DEVLET TİYATROSU
Komedi: M Perde N Sahne
Yazan:
Şatırhan Topuzlu
Oynayan
Sanatçılar: Cumhurbaşkanı, Başbakan, GeK Başkanı, Çevik-1,
YöK Başkanı (Kemal-0), Kızılay Müdürü (Kemal-1), İÜ Rektörü
(Kemal-2), THK Müdürü.
Perde 1
Sahne 1
Erzurum’da
bir kahvehane. General üniformalı biri kahvede pişpirik oynayan
vatandaşları etrafına toplamış, bağıra bağıra konuşuyor:
-
Ulan pezevenk! Sen kim oluyorsun da Kaddafi’yi ziyaret ediyorsun?
Senin gibi başbakanın aazına şeyedeyim. Ben on senedir dağlarda
eşkiya kovalamışım.
General üniformalı şahıs nereden çıktığı belli olmayan bir TV kamerasına doğru ağzına geleni söylemeye devam ediyor. Vatandaşlar da şaşkın bakışlarla onu seyrediyor.
Sahne 2
Başbakanlık makamı. Telefonda bir başbakan konuşuyor:
-
Alo, sayın Kurmay Başkanımız, nasılsınız efendim? İyisiniz.
Ben şey diyecektim, hani Erzurum’da bir komutan konuşmuş,
televizyondan izledim. Şey demiş, Başbakan niye Libya’ya gitti
demiş.
Telefondaki
ses:
-
Valla ne demiş bize tam intikal etmedi. Sonra der der. Elin ağzı
torba değil ki büzesin. Bizim hakkımızda da halk kimbilir neler
diyodur, ama televizyonda söylemelerine izin vermiyoruz. Sahi siz
Libya’ya neden gittiniz? Gitmeseydiniz. Bakın ben İzrail’e
gittim, TV’cileri de götürdüm, “Aferin” dediler. Bi daha
gittiğiniz yere dikkat edin.
-
Emredersiniz Kurmay Başkanım, şimdi çıkıp gazetecilere bu
hadisede bizi desteklediğinizi söyleyeceğim. Kahraman ordumuzun
değerli mensuplarının maaşlarına da zam yaptık, bu münasebetle
onu da değerli basın mensuplarımız vasıtasıyla halkımıza
bildireceğiz .
Sahne 3
Kahramanmaraş’ta
bir otelin salonu. YöK başkanı Kemal-0 bütün üniversitelerin
rektörlerini toplamış, konuşuyor:
-
Rektörler, biz bu ülkeye Meritokrasi’yi (parantez içinde
masonluğu - kimse anlamasın diye böyle dedim-) egemen kılmaya
çalışıyoruz. Hepinizi bugün buraya bunun için topladık.
Karşımızdaki en büyük engel başörtülü öğrencilerdir. Fakat
vergi mahkumlarını tamamen karşımıza almamak için bir kurnazlık
düşündüm. Bakın naapacaz. (Fiskos, fiskos, Marmara
Üniversitesine baskın yaptık, numaradan sınav kağıtlarını
çaldırttık, oranın rektörünü değiştirttim. Fiskos, fiskosi
şimdi başörtülü öğrencilerle birlikte uzun saçlı, sakallı,
uzun favorili, siyah gömlekli, kısa saçlı, dazlak, pank, zenci,
kızılderili ve fenerbahçeli öğrencileri de üniversiteye
almaycanız. Halk anlamıyacak. Anlaşıldı mı?)
Rektörlerden
biri:
-
Ama sayın Kemal-0, üniversitemizin bilim …
-
Ne bilimi be, sen kafayı kiraya mı verdin! Bu şartlarda bilimden
filimden söz etmenin sırası mı? Biz ne diyoruz, sen ne diyorsun
yahu. Robespiyer ne demiş: “Cumhuriyet’in bilim adamlarına
ihtiyacı yoktur.” Bizim görevimiz Onuncu yıl Marşı söylemek.
Zaten ben de bilim adamı falan değilim diye daha önce davul
zurnayla ilan etmedim mi? Bilimi gerekirse İzrail’den (parantez
içinde masonlar İsrail’e İzrail diyor) getirtiriz olur biter.
Adamlar zaten “kuzum, herşeyinizi yaparız” dediler. Biz de
yaptırıyoruz zaten.
-
Peki efendim, özür dilerim efendim.
Sahne 4
Üniversite
Yönetim Kurulu toplantısı. Profesörler büyük bir masanın
etrafına dizilmişler. Birden kapının yanındaki profesörlerden
biri bağiırıyor:
-
Dikkaaaaaat!
Herkes
ayağa kalkıyor. Kapıdan içeri Kemal2 giriyor. Hep birden ayakta
10.yıl marşı söyleniyor.
-
Çıııııktık ağaaaaçık ağalığınlaa, Oooooon yıldaaaa
her saaaaavaştan …
Değemirağalarla
öööğöğördükk, çamuradabattık heeğeğer yaştan.
Marşın
son kısmında, sonradan yapılan nota kaydırmasına özenle dikkat
edilerek marş tamamlanıyor. Marş bitince Kemal2 parmağının
ucuyla “otur” emri veriyor. Biraz sonra toplantı başlıyor.
Gündemin birinci maddesi başörtüsü yasağı. Kemal2 hemen söze
başlıyor.
-
Sayın memurlarım, Herkes başörtüsü ile mücadele edicek.
Profesörler
hep bir ağızdan:
-
Başütüne komtanım. Emriniz olur efeem. Başörtüsüyle mücadele
edileceeeeek, et!
Profesörlerden
biri çekingen bir sesle
-
Ama efendim, bilim?
-
Ne bilimi be! Şuna bakın yaa. Bu ünüversitede bundan böyle
bilim falan yapılmıycak. Çünkü Cumhuriyet’in bilim adamlarına
ihtiyacı yoktur. Bilim gerekirse onu da biz getirtiriz. İzrail’den
getirtiriz, nebiliym, olmazsa Tanzanya’dan getirtiriz, efenim. Hadi
bakim, toplantı bitmiştir. Herkes görev başına. Hadi bakiym,
emir tekrarı yapın bakim.
Profesörler
hep bir ağızdan:
-
Bağşüstüne efeem. Cumhuriyet’in bilim adamlarına ihtiyacı
yoktur efeeem.
Perde 2
Marmara
Bölgesi’nde şiddetli bir deprem olmuş, onbinlerce kişi enkaz
altında kalmıştır. Aradan bir hafta geçmiş, Devlet Erkanı
korkudan deprem bölgesine gitmek istemediğinden olayları TV
ekranlarından izlemektedirler.
Sahne 1
GeK
Karargahının basın salonu. İçerde basın dünyasından cımbızla
seçilmiş gazetelerin habercileri. Telaş içinde kameralarını
tekrar tekrar kontrol ediyorlar. Biraz sonra şapkasında ve
omuzundaki ay ve yıldızları ayna gibi parlayan GeK başkanı
geliyor ve mikrofonların arkasındaki yerini alıyor. Flaşlar
birden çakmaya başlıyor. Az sonra flaş sesleri durunca GeK
başkanı söze başlıyor:
-
Nevyork Taymis’in yazarı Robert Morrison benim için demişti ki:
Yeni GeK başkanı irtica ile savaşmaz. Biz de kendisini hemen bir
mektupla tekzip ettik. Arkasından İngiliz Tayms gazetesinin yazarı
Ceymis Robertson da irticayı destekleyici yazılar yazmış. Onu da
uyardık. Aynı şekilde Lö Figaro, Gardiyan ve benzeri gazetelere
de APS ile tekzip yazıları gönderdik. Daha sonra, internette de
bizi eleştiren yazılar çıktı, onlara da cevap yetiştirmek için
bir İÇG (İnternet Çalışma Grubu) kurduk. Aslında bunlar bizim
görevimiz değil ama biz, 28Şubat’çıların çıkarttıkları
görevden vazifeyi devam ettirmeye azimli ve kararlı olduğumuz için
bunu yapıyoruz. Bu arada Marmara’da deprem olmuş, irticacı bir
milletvekili demiş ki “depremde Gölcük’teki 28 Şubat BÇG
karargahı battı. Orada Yahudi subaylarla birlikte zıkkımlanırken
karargahla birlikte battılar” demiş. Bunu da bana biraz öce
görüştüğüm bir gazeteci telefonda söyledi. Ona da esrarkeş
biri söylemiş galiba. Kandıra Belediye Başkanı’nın odasında
mıymış ne. Orasını tahkik edemedim. Şimdi bu milletvekilini
DGM’ye vericez. 312’den asarız artık onu. Eşşek herif, böyle
laf edilir mi?
Sahne 2
Ankara’da
meşhur bir otelde bir salonun kapısının önü. Mason locasındaki
toplantısından çıkan Kemal-1, gazetecilerin sorularına muhatap
oluyor:
-
Sayın Kemal-1, deprem bölgesindeki vatandaşlara eski ve delik
çadırları gönderdiğiniz iddia ediliyor. Ayrıca Kızılay’ın
parasınnan geceliği 500 milyon liraya luks otellerde
kalıyormuşunuz, bunlara ne dersiniz?
-
Bakın ben ne yaptımsa hep allah rızası için yaptım. Bu kadar
hizmetten sonra istifa etmek zorunda kaldığım için üzgünüm,
ama merak etmeyin, yerime gene benim gibi bir masonu tayin
edeceklerdir. O da uzun yıllar vatana, millete ve Cumhuriyet’e
hizmet edecektir.
Sahne 3
Üniversitelerin
açılış günü. Marmara Üniversitesi önü. Kapıda zırhlı
terör polisleri dizilmiş. Kapıda kurdukları turnikeden geçen
öğrencileri teker teker inceliyorlar. Ellerinde cetvel ve ayna.
Uzun saçlı, sakallı, fenerbahçeli ve küpeli öğrencileri,
başörtülü, siyah gömlekli ve uzun favorili öğrencileri
durduruyorlar.
-
Hooop! Evlat. Dur bakalım, kaanuna aykırı hareketler haaaa.
Sonra
çevirdikleri öğrencilerden bazılarını kapının yanındaki
masaya doğru çekeliyorlar. Masanın başında polis üniformalı
bir berber gazel atarak sesleniyor,
-
Derya kuzuları bunlar be, derya kuzularııı. Saç-sakal iki buçuk
milyona, favori bir buçuuuuuuk.
Erkek(?)
öğrenciler böylece yolunduktan sonra içeri alınıyorlar.
Başörtülerini çıkarmayan kız öğrenciler ise dışarda
bekletiliyor. TV muhabirleri de toplanmış, bu manzaradan haber
çıkartmaya çalışıyorlar.
Sahne 4
Merve
Kavakçı’nın evinin önü. DGM Savcısı Yuh Mete, maiyetinde
Kaçakçılık Şubesi’nden 15-20 tane zırhlı polis, gece
karanlığında hızlı adımlarla sessizce binanın önüne
geliyorlar. Kimseyi uyandırmamak için kapıyı kırarak sessizce
içeri giriyorlar. Gene hızlı adımlarla merdivenleri çıkıyorlar.
Kavakçı’nın kapısının önüne gelince bir de ne görsünler?
Baskını haber alan bütün FP’liler ellerinde mum bunları
beklemiyorlar mı? Hepsi birden avaz avaz:
-
Hepi börtdey tuuu Yuuuh, hepi börtdey tuu Yuuuh, hepi börtdey Yuh
Meete, hepi börtdey tuu Yuuuuh.
Çekmezler
mi? Yuh Mete ve ekibi neye uğradıklarını şaşırıp korkudan
tabanları yağlayıp kaçıyorlar.
Sahne 5
Depremden
bir buçuk ay sonra İzmit’te Deprem Konutu anahtar teslim töreni.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan tören alanında bir konuşma yapıyor.
Cumhurbaşkanı:
-
Sevgili vatandaşlarım, Devletinize güvenmeye devam edin. Bakın
biz taa Ankara’dan, deprem tehlikesine aldırmadan buralara kadar
geldik. Sizin yanınızdayız demek için. Zaten biz ne yaptıksa hep
sizin için yaptık. Bakın şimdi size konut vereceğez. Sen gel
bakiym vatandaşım, al şu anahtarı, bu konut senin.
Başbakan:
-
Hükümetimiz uyum içinde gece gündüz vatandaşımızın
hizmetindedir. Haftaya bir konut daha tamamlanmış olacak, gene
gelip onu da dağıtacağız. Haydi hoşça kalın.
Biraz
sonra Devlet Erkanı oradan helikopterle uzaklaşırken konutu yapan
müteahhit, anahtarı alan şahsa donerek:
-
Heey ahbap, daha bu konut bitmedi. Ver bakiym o anahtarı. Hah
şöyle, şimdi yarım kalan işlerimize bakalım. Haftaya bu konutu
yerinde bulursan alırsın.
Sahne 6
Depremden
iki ay sonra Adapazarı’nda bir meydan. Meydanın öbür ucunda bir
konut, deprem konutu. Meydanın etrafında öğleden sonra yapılacak
olan merasimi seyretmelerine izin verilen birkaç depremzede
vatandaş. Meydana Israil Başbakanı Barak gelecekmiş, onun için
meydan ortasında siyah gözlüklü dazlak tıraşlı yahudi sivil
polisler fır dönüyor. Meydana girişi kontrol etmek için
turnikeler koymuşlar. Kimi turnike başında bekliyor, kimi de
meydandaki Türk polislere yüksek sesle ve el kol hareketleriyle
talimatlar veriyorlar. Türk polisler de şaşkın ördek gibi oraya
buraya koşuşuyorlar. Meydana girip haber yapmak isteyen Türk
TV’cilerin kameramanlarına turnikeden geçiş izni yok. Dışarda
da kameralarının bataryaları yahudi polislerince kontrol ediliyor:
-
Bonba var mı bonba?
- Yok, yok merak etmeyin.
Bir
müddet sonra Başbakan’la Yahudi Başbakanı Barak meydana
geliyorlar. Başbakan bir konuşma yapıyor:
-
İzrail bizim en yakın dostumuzdur, bize depremde yardım ettiler.
Biz de onları Alamanlardan kurtarmıştık. Gerçi sonradan bize F5
ihalesinde yüz milyon dolar kazık attılar ama farketmez, biz
özverili bir ulusuz. Buna karşılık sağolsunlar onlar da bize
birkaç deprem konutu yapmışlar, onu törenle açıp halkımıza
teslim edeceğez. Biz de onların bu iyiliğini hiç unutmayacağız.
İzrail’e GaP Bölgesini ve Manavgat Çayı’nı veririz, böylece
ödeşmiş oluruz.
Devamı
gelecek