7 Mart 2018 Çarşamba

DEVLET TIYATROSU




DEVLET TİYATROSU


Komedi: M Perde N Sahne


Yazan: Şatırhan Topuzlu

Oynayan Sanatçılar: Cumhurbaşkanı, Başbakan, GeK Başkanı, Çevik-1, YöK Başkanı (Kemal-0), Kızılay Müdürü (Kemal-1), İÜ Rektörü (Kemal-2), THK Müdürü.

Perde 1

Sahne 1


Erzurum’da bir kahvehane. General üniformalı biri kahvede pişpirik oynayan vatandaşları etrafına toplamış, bağıra bağıra konuşuyor:

- Ulan pezevenk! Sen kim oluyorsun da Kaddafi’yi ziyaret ediyorsun? Senin gibi başbakanın aazına şeyedeyim. Ben on senedir dağlarda eşkiya kovalamışım.

General üniformalı şahıs nereden çıktığı belli olmayan bir TV kamerasına doğru ağzına geleni söylemeye devam ediyor. Vatandaşlar da şaşkın bakışlarla onu seyrediyor.

Sahne 2

Başbakanlık makamı. Telefonda bir başbakan konuşuyor:


- Alo, sayın Kurmay Başkanımız, nasılsınız efendim? İyisiniz. Ben şey diyecektim, hani Erzurum’da bir komutan konuşmuş, televizyondan izledim. Şey demiş, Başbakan niye Libya’ya gitti demiş.

Telefondaki ses:

- Valla ne demiş bize tam intikal etmedi. Sonra der der. Elin ağzı torba değil ki büzesin. Bizim hakkımızda da halk kimbilir neler diyodur, ama televizyonda söylemelerine izin vermiyoruz. Sahi siz Libya’ya neden gittiniz? Gitmeseydiniz. Bakın ben İzrail’e gittim, TV’cileri de götürdüm, “Aferin” dediler. Bi daha gittiğiniz yere dikkat edin.

- Emredersiniz Kurmay Başkanım, şimdi çıkıp gazetecilere bu hadisede bizi desteklediğinizi söyleyeceğim. Kahraman ordumuzun değerli mensuplarının maaşlarına da zam yaptık, bu münasebetle onu da değerli basın mensuplarımız vasıtasıyla halkımıza bildireceğiz .

Sahne 3


Kahramanmaraş’ta bir otelin salonu. YöK başkanı Kemal-0 bütün üniversitelerin rektörlerini toplamış, konuşuyor:

- Rektörler, biz bu ülkeye Meritokrasi’yi (parantez içinde masonluğu - kimse anlamasın diye böyle dedim-) egemen kılmaya çalışıyoruz. Hepinizi bugün buraya bunun için topladık. Karşımızdaki en büyük engel başörtülü öğrencilerdir. Fakat vergi mahkumlarını tamamen karşımıza almamak için bir kurnazlık düşündüm. Bakın naapacaz. (Fiskos, fiskos, Marmara Üniversitesine baskın yaptık, numaradan sınav kağıtlarını çaldırttık, oranın rektörünü değiştirttim. Fiskos, fiskosi şimdi başörtülü öğrencilerle birlikte uzun saçlı, sakallı, uzun favorili, siyah gömlekli, kısa saçlı, dazlak, pank, zenci, kızılderili ve fenerbahçeli öğrencileri de üniversiteye almaycanız. Halk anlamıyacak. Anlaşıldı mı?)

Rektörlerden biri:

- Ama sayın Kemal-0, üniversitemizin bilim …

- Ne bilimi be, sen kafayı kiraya mı verdin! Bu şartlarda bilimden filimden söz etmenin sırası mı? Biz ne diyoruz, sen ne diyorsun yahu. Robespiyer ne demiş: “Cumhuriyet’in bilim adamlarına ihtiyacı yoktur.” Bizim görevimiz Onuncu yıl Marşı söylemek. Zaten ben de bilim adamı falan değilim diye daha önce davul zurnayla ilan etmedim mi? Bilimi gerekirse İzrail’den (parantez içinde masonlar İsrail’e İzrail diyor) getirtiriz olur biter. Adamlar zaten “kuzum, herşeyinizi yaparız” dediler. Biz de yaptırıyoruz zaten.

- Peki efendim, özür dilerim efendim.


Sahne 4


Üniversite Yönetim Kurulu toplantısı. Profesörler büyük bir masanın etrafına dizilmişler. Birden kapının yanındaki profesörlerden biri bağiırıyor:

- Dikkaaaaaat!

Herkes ayağa kalkıyor. Kapıdan içeri Kemal2 giriyor. Hep birden ayakta 10.yıl marşı söyleniyor.

- Çıııııktık ağaaaaçık ağalığınlaa, Oooooon yıldaaaa her saaaaavaştan …
Değemirağalarla öööğöğördükk, çamuradabattık heeğeğer yaştan.

Marşın son kısmında, sonradan yapılan nota kaydırmasına özenle dikkat edilerek marş tamamlanıyor. Marş bitince Kemal2 parmağının ucuyla “otur” emri veriyor. Biraz sonra toplantı başlıyor. Gündemin birinci maddesi başörtüsü yasağı. Kemal2 hemen söze başlıyor.

- Sayın memurlarım, Herkes başörtüsü ile mücadele edicek.

Profesörler hep bir ağızdan:

- Başütüne komtanım. Emriniz olur efeem. Başörtüsüyle mücadele edileceeeeek, et!

Profesörlerden biri çekingen bir sesle

- Ama efendim, bilim?

- Ne bilimi be! Şuna bakın yaa. Bu ünüversitede bundan böyle bilim falan yapılmıycak. Çünkü Cumhuriyet’in bilim adamlarına ihtiyacı yoktur. Bilim gerekirse onu da biz getirtiriz. İzrail’den getirtiriz, nebiliym, olmazsa Tanzanya’dan getirtiriz, efenim. Hadi bakim, toplantı bitmiştir. Herkes görev başına. Hadi bakiym, emir tekrarı yapın bakim.

Profesörler hep bir ağızdan:

- Bağşüstüne efeem. Cumhuriyet’in bilim adamlarına ihtiyacı yoktur efeeem.

Perde 2

Marmara Bölgesi’nde şiddetli bir deprem olmuş, onbinlerce kişi enkaz altında kalmıştır. Aradan bir hafta geçmiş, Devlet Erkanı korkudan deprem bölgesine gitmek istemediğinden olayları TV ekranlarından izlemektedirler.

Sahne 1


GeK Karargahının basın salonu. İçerde basın dünyasından cımbızla seçilmiş gazetelerin habercileri. Telaş içinde kameralarını tekrar tekrar kontrol ediyorlar. Biraz sonra şapkasında ve omuzundaki ay ve yıldızları ayna gibi parlayan GeK başkanı geliyor ve mikrofonların arkasındaki yerini alıyor. Flaşlar birden çakmaya başlıyor. Az sonra flaş sesleri durunca GeK başkanı söze başlıyor:

- Nevyork Taymis’in yazarı Robert Morrison benim için demişti ki: Yeni GeK başkanı irtica ile savaşmaz. Biz de kendisini hemen bir mektupla tekzip ettik. Arkasından İngiliz Tayms gazetesinin yazarı Ceymis Robertson da irticayı destekleyici yazılar yazmış. Onu da uyardık. Aynı şekilde Lö Figaro, Gardiyan ve benzeri gazetelere de APS ile tekzip yazıları gönderdik. Daha sonra, internette de bizi eleştiren yazılar çıktı, onlara da cevap yetiştirmek için bir İÇG (İnternet Çalışma Grubu) kurduk. Aslında bunlar bizim görevimiz değil ama biz, 28Şubat’çıların çıkarttıkları görevden vazifeyi devam ettirmeye azimli ve kararlı olduğumuz için bunu yapıyoruz. Bu arada Marmara’da deprem olmuş, irticacı bir milletvekili demiş ki “depremde Gölcük’teki 28 Şubat BÇG karargahı battı. Orada Yahudi subaylarla birlikte zıkkımlanırken karargahla birlikte battılar” demiş. Bunu da bana biraz öce görüştüğüm bir gazeteci telefonda söyledi. Ona da esrarkeş biri söylemiş galiba. Kandıra Belediye Başkanı’nın odasında mıymış ne. Orasını tahkik edemedim. Şimdi bu milletvekilini DGM’ye vericez. 312’den asarız artık onu. Eşşek herif, böyle laf edilir mi?

Sahne 2


Ankara’da meşhur bir otelde bir salonun kapısının önü. Mason locasındaki toplantısından çıkan Kemal-1, gazetecilerin sorularına muhatap oluyor:

- Sayın Kemal-1, deprem bölgesindeki vatandaşlara eski ve delik çadırları gönderdiğiniz iddia ediliyor. Ayrıca Kızılay’ın parasınnan geceliği 500 milyon liraya luks otellerde kalıyormuşunuz, bunlara ne dersiniz?

- Bakın ben ne yaptımsa hep allah rızası için yaptım. Bu kadar hizmetten sonra istifa etmek zorunda kaldığım için üzgünüm, ama merak etmeyin, yerime gene benim gibi bir masonu tayin edeceklerdir. O da uzun yıllar vatana, millete ve Cumhuriyet’e hizmet edecektir.

Sahne 3


Üniversitelerin açılış günü. Marmara Üniversitesi önü. Kapıda zırhlı terör polisleri dizilmiş. Kapıda kurdukları turnikeden geçen öğrencileri teker teker inceliyorlar. Ellerinde cetvel ve ayna. Uzun saçlı, sakallı, fenerbahçeli ve küpeli öğrencileri, başörtülü, siyah gömlekli ve uzun favorili öğrencileri durduruyorlar.

- Hooop! Evlat. Dur bakalım, kaanuna aykırı hareketler haaaa.

Sonra çevirdikleri öğrencilerden bazılarını kapının yanındaki masaya doğru çekeliyorlar. Masanın başında polis üniformalı bir berber gazel atarak sesleniyor,

- Derya kuzuları bunlar be, derya kuzularııı. Saç-sakal iki buçuk milyona, favori bir buçuuuuuuk.

Erkek(?) öğrenciler böylece yolunduktan sonra içeri alınıyorlar. Başörtülerini çıkarmayan kız öğrenciler ise dışarda bekletiliyor. TV muhabirleri de toplanmış, bu manzaradan haber çıkartmaya çalışıyorlar.

Sahne 4


Merve Kavakçı’nın evinin önü. DGM Savcısı Yuh Mete, maiyetinde Kaçakçılık Şubesi’nden 15-20 tane zırhlı polis, gece karanlığında hızlı adımlarla sessizce binanın önüne geliyorlar. Kimseyi uyandırmamak için kapıyı kırarak sessizce içeri giriyorlar. Gene hızlı adımlarla merdivenleri çıkıyorlar. Kavakçı’nın kapısının önüne gelince bir de ne görsünler? Baskını haber alan bütün FP’liler ellerinde mum bunları beklemiyorlar mı? Hepsi birden avaz avaz:

- Hepi börtdey tuuu Yuuuh, hepi börtdey tuu Yuuuh, hepi börtdey Yuh Meete, hepi börtdey tuu Yuuuuh.

Çekmezler mi? Yuh Mete ve ekibi neye uğradıklarını şaşırıp korkudan tabanları yağlayıp kaçıyorlar.

Sahne 5


Depremden bir buçuk ay sonra İzmit’te Deprem Konutu anahtar teslim töreni. Cumhurbaşkanı ve Başbakan tören alanında bir konuşma yapıyor. Cumhurbaşkanı:

- Sevgili vatandaşlarım, Devletinize güvenmeye devam edin. Bakın biz taa Ankara’dan, deprem tehlikesine aldırmadan buralara kadar geldik. Sizin yanınızdayız demek için. Zaten biz ne yaptıksa hep sizin için yaptık. Bakın şimdi size konut vereceğez. Sen gel bakiym vatandaşım, al şu anahtarı, bu konut senin.

Başbakan:

- Hükümetimiz uyum içinde gece gündüz vatandaşımızın hizmetindedir. Haftaya bir konut daha tamamlanmış olacak, gene gelip onu da dağıtacağız. Haydi hoşça kalın.

Biraz sonra Devlet Erkanı oradan helikopterle uzaklaşırken konutu yapan müteahhit, anahtarı alan şahsa donerek:

- Heey ahbap, daha bu konut bitmedi. Ver bakiym o anahtarı. Hah şöyle, şimdi yarım kalan işlerimize bakalım. Haftaya bu konutu yerinde bulursan alırsın.

Sahne 6


Depremden iki ay sonra Adapazarı’nda bir meydan. Meydanın öbür ucunda bir konut, deprem konutu. Meydanın etrafında öğleden sonra yapılacak olan merasimi seyretmelerine izin verilen birkaç depremzede vatandaş. Meydana Israil Başbakanı Barak gelecekmiş, onun için meydan ortasında siyah gözlüklü dazlak tıraşlı yahudi sivil polisler fır dönüyor. Meydana girişi kontrol etmek için turnikeler koymuşlar. Kimi turnike başında bekliyor, kimi de meydandaki Türk polislere yüksek sesle ve el kol hareketleriyle talimatlar veriyorlar. Türk polisler de şaşkın ördek gibi oraya buraya koşuşuyorlar. Meydana girip haber yapmak isteyen Türk TV’cilerin kameramanlarına turnikeden geçiş izni yok. Dışarda da kameralarının bataryaları yahudi polislerince kontrol ediliyor:

- Bonba var mı bonba?

- Yok, yok merak etmeyin.

Bir müddet sonra Başbakan’la Yahudi Başbakanı Barak meydana geliyorlar. Başbakan bir konuşma yapıyor:

- İzrail bizim en yakın dostumuzdur, bize depremde yardım ettiler. Biz de onları Alamanlardan kurtarmıştık. Gerçi sonradan bize F5 ihalesinde yüz milyon dolar kazık attılar ama farketmez, biz özverili bir ulusuz. Buna karşılık sağolsunlar onlar da bize birkaç deprem konutu yapmışlar, onu törenle açıp halkımıza teslim edeceğez. Biz de onların bu iyiliğini hiç unutmayacağız. İzrail’e GaP Bölgesini ve Manavgat Çayı’nı veririz, böylece ödeşmiş oluruz.

Devamı gelecek

4-6-1998

Efendi - Selamlar.

Bu gun burada bize torenle, uluslararasi bir
projedeki basarimiz dolayisiyla torenle odul verecekler.
Celiskiye bak ki, bir yandan odul veriyorlar,
bir yandan bolum kapatiyorlar. Bu Turkiye sarlatanlar
ulkesi oldu iyice.

Nette senin to(pa)rlak zelzeleler konusunda yeni
hipotezler gelistirmis: "Madem daglar sarsintiyi
onluyordu, neden gene zelzele oluyor?"

Tabii fizik bilmeyenler, daglarin, buyuk kutlelerinin
eylemsizligi dolayisiyla sarsintilarin etkisini azalttigini
nereden bilsin? Ama, su ayetler buyuk bir gunde neler
olacagini herkese haber veriyor. Esas zelzele o gun!

Zilzal (zelzele) suresi:

Rahman ve Rahim olan Allah'in adiyla:

99.001 Yer yaman bir sarsintiyla sarsildigi zaman,
99.002 Ve yer, agirliklarini cikardigi zaman,
99.003 Ve insan, "Buna ne oluyor?" dedigi zaman,
99.004 Iste o gun [yer] haberlerini soyler (anlatir);
99.005 Rabbinin ona yuklemis oldugunu.
99.006 O gun insanlar ayri gruplar halinde cikarilirlar ki,
       yaptiklari kendilerine gosterilsin.
99.007 Artik kim zerre agirliginca iyilik (= hayr) yapmissa onu gorur,
99.008 Kim de zerre agirliginca kotuluk (= $er) yapmissa onu gorur.

Bu suredeki 2, 4 ve 5. ayetler kiyametin yercekimi kuvvetinin
ortadan kalkmasiyla baslayacagina isaret ediyor diye
anlamak mumkun. Nitekim, kiyametle ilgili diger ayetlerde de
gogun kipkizil olmasi, gunesin genisleyip dunyayi da icine
almasiyla birkac gun icinde gelisen olaylar, guneste de
cekim kuvvetinin ortadan kalkacagina isaret ediyor olabilir.
Bu ayetler astrofizik acisindan da gayet enteresan.

Simdilik bu kadar. Vesselam - Sakir.

1-6-1998

Efendi - Selamlar.

> bu Pakiler bircok seyatini telasa dusurdu;-))
> burada da Hintliler patlatinca neredeyse

Burada da ayni aksam seyatin gudumlu bir TV'de
hemen bir yorum cikti. Pakilerin merasim kitasinin
egitim yaparken cekilmis bir videosunu gosterip
"egitim seviyesi bu olan bir orduda buna ne gerek
vardi?" falan gibi seyler gevelemeye kalktilar.

Uc gun once de "TC Ordusu 21. yuzyila hazirlaniyor,"
basligi altinda, Ozal zamaninda yapilan cok namlulu
toplari gostermislerdi. Halbuki Ruslar bunlari 2. Dunya
savasinda gelistirip Almanlara karsi kullanmislardi.
"Ileri teknoloji" my asss.

> Ama Pakiler bunu hakketmedi degil, adamlar
> fizik biliyor, fizikci yetistirebiliyor...hehhe..hehhe
> tsk'nin sagir kulaklari cinlasin;-)))

Fizik biliyorlar, elektronik ve balistik biliyorlar.
Benim Londra'da doktora yaptigim yerde Paki doktora
ogrencileri Z80 cipi ile paralel bilgisayar yapiyorlardi.
(Daha sonra Nette bunula ilgili bir haber bile cikmisti
hatilarsan, "Cray kadar hizli" diye. Adamlar bundan 10
sene kadar once bizim kerevizlere ortak fuze sanayii
kuralim demisler de berikiler, "olmaz" demisler. Simdi
onlarin balistik fuzeleri var, berikiler Kibris'li
Rumlarin 300km menzilli fuzelerinden korkuyorlar.

Bunlarin savunmayla falan alakasi yok artik. Isi gucu
birakip sac, sakal, basortusu gibi cok daha ciddi
meselelerle ugrasirlar. Fuzeleri cifitlar yapsin,
bunlar da oradan dunya kadar para verip "tedarik"
etsinler.

Koleligi hayat tarzi edinenler iste boyle surungen
hayati yasadiklari gibi halki da kendileri gibi
yasamaya zorluyorlar. Ama artik ip daha fazla
uzamayacak. Paki olayi burada da yankisini buluyor.

Koy papazi T. Dursun'un comezlerine duyurulur.

Vesselam - Sakir.

5 Mart 2018 Pazartesi

Mon Oct 13 1997

From skoca: Mon Oct 13 1997

Efendi - Selamlar.

>Selam Efendi, demek haberler boyle;-(

Haberler boyle. Bunlar kendi kendilerine yoneticilik(?)
oynuyorlar. Yakinda "Melik-ul Hakk" kimdir, bilecekler.

Dun E'la bizim Ilkokul'a gittik. Okulu asagidan yukari gezdik.
Her odada uc ayri Ataturk kosesi.
Okul mudur yardimcisi benim eski mezunlardan oldugumu ogrenince cay ismarladi.
Oturup konustuk.

Biraz ho$be$ten sonra kendisine okulun halini begenmedigimi,
ozellikle de Ataturk koselerini cok yadirgadigimi soyledim.

Kendisi de, "Dogru, cocuklar bile cok sIkIliyor bu durumdan,"
dedi. Meger 4-5 sene once Hasan Mezarci, Ataturk aleyhine
laflar etti diye ME Bakankigi hemen bir haftayi "Olaganustu Ataturk
Haftasi" ilan etmis, ondan sonra da bu koseleri hazirlattirmislar.
Iki sene sonra da mum yakip etrafinda sema yaptirirlarsa his sasma!

Vesselam, Sakir.

DEVLET TIYATROSU

DEVLET TİYATROSU Komedi: M Perde N Sahne Yazan: Şatırhan Topuzlu Oynayan Sanatçılar: Cumhurbaşkanı, Başbakan, GeK...